10 Ağustos 2010 Salı

Katya'nın Yazı- Trevanian (Rodney William Whitaker)

1914 yazını anlatıyor Jean-Marc Montjean. Hayır hayır, büyük savaş öncesi her şeyin ne kadar mükemmel göründüğüne değinmiyor bile.



Aşka hazır bir gencin aradığını bulmasından bahsediyor; Katya'dan... 2.6 kilometreden çok daha uzağında olduğunu bilmeden anlatıyor onu. Ensesinin kavisinin çekici olduğunu söylüyor ama aşkını anlatan biri ne kadar gerçekçidir ki?



Birbiri için yanlış olan insanlar yoktur; aynı şartlarda olgunlaşamayan insanlar vardır. Katya da yanlış değildi ama Montjean, aşık olduğu kadına sarıldığı için pişman olabileceğini nereden bilebilirdi?



Katya, "seni sevmiyorum" diyebilmenin mantıklı açıklamasıydı.

Peki sevdiğinizin "seni sevmiyorum" demesine hiç inandınız mı?



O yaz, 1914 yazı, yani Katya'nın yazı, farklı sonları hak eden bir yaz olmalıydı.






“...Ama yavaş yavaş anlıyorum ki benim tevazu diye yanlış yorumladığım şey aslında senin gerçek kapasitenin sağlıklı bir değerlendirmesiymiş.”

9




“...Çünkü hayatımın o döneminde her şeyi yapabileceğimi sanmaktaydım. Henüz hiçbir şeye teşebbüs etmediğim için kendi yetersizliklerimden haberim yoktu.”

11




“Hem ayrıca, benim o yaz aşka hazır olmamla, sonbaharda gizli bir ölüm isteğini kovalamam arasında bir bağlantı da var. O bağlantı Katya.”

13




“Basit sosyal olaylardan böyle utanç vesileleri çıkarmak, kararsızlığa uğramak için insanın hem çok genç hem de belli bir huyda olması gerekiyor. Ben de tam o yaşta ve huydaydım.”

16




“Bir genç kızın anatomiye ilgi duymuş olduğunu 1914 yılında itiraf etmesinin ne etkiler yaratacağını nasıl tarif edebilirim? Günümüz modern dilberlerinden birinin pornografiye hayranlık duyuyorum demesi gibi bir şey.”

18




“...Ama aşkı oluşturan zerrecikler, bölünüp analizi yapılamayacak kadar küçük şeylerdir.”

27




“-Size bir itirafta bulunabilir miyim?


-Bilmem? Bu itiraf bana yük olacak mı? Sırlarınızı saklamak zorunda kalacak mıyım? Yoksa acımış gibi yapmak zorunda mı kalacağım?”

31




“Taşlarımı kaybetmek beni hiç üzmezdi. Koleksiyon yapmayı değil, yerden toplamayı seviyordum ben. Neden eğilip taşı aldığımın açıklaması ise... benim kendime göre çok mantıklıydı ama başkalarının buradaki mantığı anlamasını bekleyemeycek kadar aklım vardı. Şöyle düşünüyordum: Bu taşı ben almazsam... kim alır?”

35




“Aşk dediğin şeyin yeri insanın kalbi değil, kasıklarıdır, evladım.”

40




“Ben geleceği hep, yığınlar halinde bugün olmayı bekleyen yarınlardan oluşmuş diye görürüm.”

44




“Ona olağanüstü nitelikler yakıştırmaya öyle alışmıştım ki, her iyi yetiştirilmiş kızda bulunan normal şeylere de sahip olması beni bir bakıma şaşırtıyordu.”

51




“Romantik hayallerim Katya'yla kuracağımız mütevazı yuvaya, kaynatamın ve kayınbiraderimin konuk gelmesi düzeyine varmıştı bile.”

53




“Taşı kese biçimindeki çantasına, ötekilerinin yanına koydu, elindeki büyük çantaya attı. “Bana dünyayı vermekte olduğunuz hiç aklınıza gelmiş miydi... parça parça olarak?"

68




“Bana sorsan dışarıda, açık havada yemek yemek, kalabalık bir bulvarda cinsel ilişkide bulunmak gibi bir şey. Temel biyolojik ihtiyaçlar tenhada karşılanmalı.”

105




“Dedikodu bizim kadınlarımıza günahın tadını çıkarma olanağı verir. Kendi işlemeyecekleri, işleyemecekkleri günahlar. Çünkü cesaretsizlikleri, hayal güçlerinin eksikliği ve fırsatsızlık engelliyor. Biz de bu eksikliklere namus diyoruz.”

110



“Ne fazla mutluluğa ne de fazla acıya yer bırakıyorum. Kendime güvenli ve kararlı bir yüzeysellik edindim. Zevklerim var ama iştahlarım yok. Gülüyorum ama pek seyrek gülümsüyorum. Beklentilerim var ama umutlarım yok. Esprilerim var ama mizahım yok. Çok atağım ama hiç cesaretim yok. Açık sözlüyüm ama içtenliğim yok. Çekiciliği güzelliğe tercih ederim. Rahatlığı da yararlılığa tercih ederim. Güzel kurulmuş bir cümle bence anlamlı bir cümleden daha iyidir. Her şeyde yapaylığı seçerim”

124

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder