25 Eylül 2010 Cumartesi

Veba - Albert Camus

"Veba salgınını ilan edin. Şehri kapatın."


... ve tanımlar değişmişti bu kez:

Şans, ömre eklenen her gün,

Ömür, vebadan kaçma süresi,

Veba ise kaderdi.


Herkesin hayatı en önemli, ölmesi gereken bir başka kişiydi.


Sahip olunan tek değerin vebayı başkasına bulaştırmamak olduğu düşünüldüğündeyse, pek az kişi namusluydu.


Peki,bir cesedin değeri bir insanın değerinden daha mı azdır?



Bir hastalığın,kendi silahını çekip ateşlediği kişileri görmek zorunda kalan, cinayetin bir başka türüne şahit olan, iyi niyetli bir tanık anlatıyor bize...


...




“Tek araç olarak elimizde yalnız telgraf kalmıştı. Kafa, kalp ve vücutla birbirlerine bağlı olan insanlar en çok on kelimelik bir telgrafın iri harflerinde eski beraberliklerini bulmaya çalışmak zorundaydılar. Bir telgrafta kullanılabilecek formüller de çabucak tükeneceği için, uzun zamandır bir arada geçirilmiş yaşantılar ve iç sızlatanaşk ihtirasları, şu biçimde hazırlanmış formüllerin karşılıklı gönderilmesi ile özetlenmiş hale geldi: “iyiyim. Kendine bak. Sevgiler.” “



“Beraber geçirilen zamanları iyi kullanmakta gösterdikleri ihmale acınıyolar, seven bir insan için sevilen bir varlığın sahip olduğu zamanı iyi kullanmanın her türlü mutluluğun baş sebebi olduğunu bilmedikleri için ve bunun farkına varabilmekte gösterdikleri acemilik yüzünden kendilerini suçluyorlardı.”



“Yalnızlığın bu aşırı sınırları içinde hiç kimse başkasından yardım bekleyemezdi. Herkes kendi derdiyle başbaşaydı. İçimizden biri rastgele kendini anlatmaya veya duygularına ait bir şeyden bahsetmeye kalkışsa, karşısındakilerden çoğu defa yargılayıcı bir karşılık alıyordu. Ancak o zaman karşısındakiyle kendisinin aynı şeylerden bahsetmediklerini farkediyordu.”



“Önceleri, böyle iniltiler duyulunca bazı meraklıların sokakta durup kulak verdikleri görülürdü. Fakat bu uzun tetikte durma hali insanların kalbini katılaştırmıştı. Artık herkes bu iniltilerin ortasından sanki bu iniltiler insanların tabii konuşmalarıymış gibi yürüyüp geçiyor ve yaşamasını sürdürüyordu.”



“Seni gerçekten sevdim, ama artık çok yorgunum. Senden ayrılırken bir mutluluk duymuyorum, ama bu hayata yeniden başlamak için mutluluğun gereği yok.”



“Artık kişisel alın yazıları yoktu, vebanın sebep olduğu ortak bir hikayenin içinde herkesin paylaştığı duygular vardı.”



“Bu şehir insanların üstüne merhametli yüzünü eğmiş olan Tanrı, artık beklemekten usandı, tanrısal umudunu kaybetti, bakışını artık bizden çevirdi. Tanrının ışığından yoksun kalınca, işte vebanın karanlığında uzun bir zaman için yaşamaya mahkum olduk.”



“Çünkü artık tabutlar kolaylıkla bulunmamaya başladı, ne kefenlik bez ne de mezarlıkta yer kaldı.”



“Saat, hem pahalı hem de anlamsız bir şeydir. Zamanı ve özellikle kendisi için önemli olan yemek vakitlerini uyanır uyanmaz başucunda bulduğu, birinin içi bezelye dolu, biri boş iki tencereyle ölçüyordu. Boş tencereyi hep aynı muntazam ve dikkatli hareketlerle dolduruyordu. Bir tencere ölçüsüyle gün dönümlerini tespit ediyordu. “ Her on beş tencerede bir, karnımı doyurmam gerek. Hepsi bu kadar.””



“Hem ben de onlar gibiyim. Ne olacak sanki! Benim gibi adamlar için ölüm nedir ki! Ölüm, bizlerin haklı olduğumuzu gösteren bir olaydır, o kadar.”



“Şurasını söylemeli ki, veba aşkın ve dostluğun bütün gücünü yok etmişti. Çünkü aşkın az ya da çok bir geleceğe ihtiyacı vardır, oysa bizim için yaşanılan anlardan daha ilerisi yoktu.”



“İnsanların uykuları, vebalıların hayatlarından daha kutsaldır.”



“Aşksız bir dünya ölü bir dünya sayılırdı ve insanın hapislerden işten bir yüzünü arzulamak cesaretinden ve şefkate susamış kalpten bıkıp usandığı bir an eninde sonunda gelirdi.”



“Teşekkür ederim, bilmeye hiç niyetim yok, mücadele edeceğim. Fakat oyunu eğer kaybetmişsem iyi bir şekilde bitirmek isterim.”



“..fakat bir insanı sevmenin o kadar büyük bir şey olmadığını, ya da, hiç değilse bir aşkın gerçek ifadesini bulabilecek kadar güçlü olmasının imkansızlığını biliyordu.”



“Namuslu insan, başkalarına hastalık bulaştırmayan insan, mümkün olduğu kadar az dalgın olan insandır.”



“İşte seni burada arzulamıştım ama o zaman sen yanımda değildin...”

7 Eylül 2010 Salı

Gertrud- Hermann Hesse

Kuhn şanslıydı.
Hissettiklerini ifade edebilmek için kelimeleri seçmiyordu herkes gibi. Notalarla ağlıyor, seviniyor ve notalarla aşık oluyordu.

Gertrud da şanslıydı.
Çok seviliyor; kendine yetecek kadar seviyordu.

Kuhn aslında şanssızdı.
Çok seviyor, kendine yetecek kadar bile sevilmiyordu. Sorsanız, sakatlığı yüzünden olduğunu söylerdi ama değildi. Nedeni basitti:


Çünkü insanlar ikiye ayrılmıştı:
Muoth gibi talihi kucaklayanlar ve Kuhn gibi talihin kucağına atılanlar...

Ama müzik vardı, hepsinin konuşabildiği, ortak dilleri.

Peki ya korkaklık, kader kisvesine büründüyse?



"Dışarıdan bakıp yaşamıma şöyle bir göz gezdirdiğimde pek de mutlu bir yaşam olduğunu söyleyemeyeceğim bunun. Ne var ki, içerdiği tüm hata ve yanlışlara karşın mutsuz bir yaşam olarak da niteleyemeyeceğim doğrusu. Zaten işi mutluluk ya da mutsuzluk açısından ele almak düpedüz budalalıktır; çünkü bana öyle geliyor ki, yaşamımın en mutsuz günlerini en neşeli günlerine değişmezdim."

5


"Evimizdeki bir gece toplantısında tatlı yüzlü sevgilimden bir şarkı söylenmesi istenmişti; sevgilim ilkin yanaşmadı, ama sonra peki dedi, ben de sabırsızlıktan ölerek onun şarkı söylemesini bekledim. Konuklardan bir bey bizim ufak tefek piyanomuzda sevgilime eşlik etti, tuşlara bir iki dokundu, ardından da sevgilim şarkıya başladı. Tanrım, berbattı söyleyişi, hazin denecek kadar berbattı; uğradığım şaşkınlık, katlandığım işkence daha şarkısını bitirmeye kalmadan kendisine karşı bir acımaya dönüştü, derken acıma bir alay duygusuna bıraktı yerini. Kıza olan sevgim kaybolup gitti içimde."

10


“...Ve daha o zamanlar şunu sezmiştim ki, doğru dürüst bir çalışma insanı yalnızlığa sürüklemekte ve bizden yaşamın rahatlığına sırt çevirmemizi istemekteydi.”

11


“... bana karşı merhametini hissetmektense, sinirli halimde kendisiyle kavgaya tutuşmayı uygun bulmuştum.”

48


“Zavallı, coşkulu biridir, güçten yana zengin, amaçtan yana yoksun biri. Her an bütün dünyayı kana kana içsin ister, ama elinde olup içebildiği bir damlacık bir şeydir sadece.”

49


“Çalışan insanların yaşamı sıkıcıdır; ilginç olan, haylazların yaşam ve yazgılarıdır.”

57


“Rahatlık ve mutluluklar değil, güçsüzlükler ve yenik düşmeler için yaratıldığıma, bu gölgeler ve bu özveriler olmadı mı içimdeki yaratıcılık pınarının bulanıp cılızlaşacağına inanır gibiydim.”

67


“Erkekleri görüyordum; bugün arzuyla, yarın bıkkınlıkla kahroluyor, yana yakıla seviyor, sevgilere hoyratça son veriyor, hiçbir sevgiye güven beslemiyor, hiçbir sevgide mutluluğu bulamıyorlardı."

72


“Kadınları görüyordum sevgiden yanıp tutuşan; aşağılanmaları ve dayakları sineye çekiyor, sonunda kapı dışarı ediliyor, ama bağlandıkları erkekten yine de kopamıyor, kıskançlıkları ve horlanmış sevgileriyle onurları çiğnenmiş, köpeksi bir sadakat sergiliyorlardı.”

72


“...Ayrıca kendim için daha bir sessiz daha bir el altından gözyaşları döktüm; bir başka gezegende yaşar gibi bütün bu insanların arasında yaşayıp hayat denen şeye akıl erdiremeyen, sevgiye susamışlıktan ölen, ama sevgiden de korkmadan duramayan kendim için gözyaşları”

72


“...sevginin ne olduğunu ansızın kavramıştım. Yeni bir duygu sayılmazdı, çok çok eski sezinlemelerin bir açıklık ve kesinlik kazanmasıydı, eski bir yurda dönüp gelişti yeniden.”

78


“Yaşayacaktım ister istemez, yaşamayı sineye çekecektim.”

117


“...Ama şunu biliyorum ki, bir mutluluk, bir cennet varsa, böylesi anların şaşmadan sürüp gitmesinden başka şey değildir; bu mutluluk da çileyle, acılarda arınmayla ele geçirilebilecek gibiyse o zaman hiçbir çile, hiçbir acı insanı yaşamdan kaçmaya zorlayacak kadar büyük sayılamaz.”

122


“Dürüst bir sanatçıyı yaşamda bekleyen, mutsuzluktur. Karnı acıkıp da azık torbasını açtı mı, içinde bulup bulacağı incik boncuktur sadece!”

142


“Eh, tutku her zaman bir bilmecedir, çözülmesi olanaksızdır; ne yazık ki kesin olan bir şey varsa, o da yaşamın, en güzel evlatlarını kollayıp gözetmediği, çokluk en seçkin insanların, başkaları dururken, kendilerini mahvedecek kişiyi sevmeden duramadıklarıdır.”

173


“Biri çıkar, bireyselliği icat eder, nedeni de çağdaşlarından hoşlanmamasıdır; bir diğeri de sosyalizmi uydurur kafasından, nedeni de yalnızlığa katlanamayışıdır.”

182



Moral insanity