26 Kasım 2010 Cuma

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin

“Sorumluluğun ve özgürlüğün, seçeneğin olmadığı, yalnızca yasaya uymaktan oluşan sahte bir seçeneğin veya yasaya uymamayı izleyen cezanın olduğu bir toplumda yaşamak ister miydin ?" diye sordu Shevek ve ekledi :

"Gerçek bir hapishanede yaşamak ister miydin?”


Ne cevap verirdiniz ?


"Kıyıya vurmadıkları sürece, balıklar suyun farkında değildirler." *

Peki sahip olmamak özgür kılar mı insanı?

“Eğer yalnızca sayılardan oluşan bir kitap yazılabilseydi, doğru olurdu. Haklı olurdu. Sözlerle söylenen hiçbir şey tam doğru çıkmıyordu. Söze dökülen şeyler düzgün durup birbirine uyacağına eğilip bükülüyor, uçup gidiyordu.”

33



“Erkeğin istediği özgürlüktür. Kadının istediği mülkiyettir. Seni ancak başka bir şeyle takas edebilirse serbest bırakır. Bütün kadınlar mülkiyetçidir.”

51


“Bazı insanlarda otorite içkindir; bazı imparatorların gerçekten yeni giysileri vardır.”

54


“Aşırılık dışkıdır. ... Bedende kalan dışkı da zehirdir.”

89


“Bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun.”

122


“Ne aradığını bilmiyordu. Ama onu nerede arayacağını biliyordu.”

150


“Ona hepsi kaygılı gibi görünüyorlardı. ... Ne kadar para kazanırlarsa kazansınlar yine de yoksul ölmemek için daha fazla çalışmaları gerektiğini düşündükleri için miydi? Suçluluk muydu, çünkü ne kadar az paraları olursa olsun, her zaman onlardan daha az parası olan birisi vardı.”

179


“Balıklar gibi bebek yapmak isterdim, yumurtalarını bırakıp yüzüp gideceksin o kadar... Tabi geri dönüp yumurtalarını yemezsen...”

205



"We came, Takver thought, from a great distance to each other. We have always done so. Over great distances, over years, over abysses of chance. It is because he comes from so far away that nothing can separate us. Nothing, no distances, no years, can be greater than the distance that's already between us, the distance of our sex, the difference of our being, our minds; that gap, that abyss which we bridge with a look, with a touch, with a word, the easiest thing in the world. Look how far away he is, asleep. Look how far away he is, he always is. But he comes back, he comes back, he comes back…"



"Çok uzun bir yoldan, diye düşündü Takver, birbirimize geldik. Her zaman bunu yaptık. Büyük uzaklıkları, yılları, rastlantı uçurumlarını aşarak. Bu kadar uzaktan geldiği için artık kimse bizi ayıramaz. Hiçbir şey, hiçbir uzaklık, hiçbir zaman aralığı zaten aramızda olan uzaklığı, cinsiyetlerimizin uzaklığını, varlıklarımızın, akıllarımızın farklılığını aşamaz; bir bakışla, bir dokunuşla, dünyadaki en kolay şeyle, bir sözcükle üzerine kö prü kuruverdiğimiz o boşluğu, o uçurumu. Ne kadar uzak olduğuna bak uyurken. Ne kadar uzak olduğuna bak, her zaman ne kadar uzak olduğuna."

274


* Marshall McLuhan

1 Kasım 2010 Pazartesi

Doğunun Limanları - Amin Maalouf

Bir insanın hayatı doğumuyla başlamıyormuş meğer; çünkü insanın hayatı öldükten sonra da devam ediyormuş.

Doğduğu yerden gidince insan, aslında bir yanı hep orada kalıyormuş meğer; çünkü kendi gitse de, unuttuğu şeyler muhakkak oluyormuş.

Mutlu başlayan her aşk hikayesi mutlu devam etmeyebiliyormuş meğer; ama mutlu bitebiliyormuş.

Şartlar insanın hayatını değiştirebilecek kadar önemli olabiliyormuş meğer; çünkü yaşamak sabredilemeyecek kadar uzun değilmiş.

İnsan öldükten sonra da yaşayabiliyormuş meğer; çünkü hayat, insanın doğumuyla başlamıyormuş.

"Annenin kaderi kızının çeyiziymiş" derler.




"-İlk neyi konuşalım, diye sordu.
-En kolayı, en baştan almak. Doğumunuzdan...
..
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?”

17



"Bu şehirde doğmuştu, ama gelecek, geçmişisn duvarlarının ardında değildir.”

29


“... herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.”

33


“Hem zaten geleceği kuran, geçmişe dönük özlemlerimiz değil de nedir?”

36


“Sanki hoparlöre konuşmuşum, bütün şehir de beni duymuş gibi hissediyordum.”

55


“Bu adamlardan bazıları Tanrı'ya bile inanmıyordu ki, başka bir hayatta ödüllendirilmeyi umut etsinler.”

76


“Bir kahraman olduğunuzu inkar etmeye kalkıştığınızda şanınız iyice yürür, üstelik size bir de alçakgönüllülük payesini verirler. Söylediklerine göre, kahramanların en yüce erdemiymiş bu.”

80


“İçimi kemiren bir ur olsa, onu da mı seveyim etimdendir, kanımdandır diye?”

87


“Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa aşık kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye çünkü o zaman cevap kesindir.”

95


“Biraz telaşla aşağıya indiğinde, aklıma şundan başka bir şey gelmedi : “ bana mektup yazacağına söz ver, demeyi unutmuşum!” itiraf etmeliyim ki aptallığın daniskasıydı bu. Ama daha iyi oldu, öyle durumlarda ne kadar aptal görünürseniz o kadar heyecan yaratırsınız.”

96


“Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir. “

109


“Herkes “biz bizeyken” ettiği sözleri kendine saklayıp güya ötekine saygıdan kaynaklanan, aslında aşağılama ve tiksintiyi yansıtan sıradan, ağdalı kalıplarla konuşmaya heveslenirdi. Sanki iki taraf da iki ayrı türe ait varlıklarmış gibi.”

111


“Görüyorsunuz, hala dolaşabiliyor, haberleşebiliyorduk. Savaşla birlikte bu bitti. Sınırlar sımsıkı kapandı. Yolculara da, mektuplara da, telgraflara da, telefonlara da. Mesafe hala aynıydı, karayolundan üç-dört saat, ama bunlar artık farazi saatlerdi. Aramızda ışık yılları vardı, artık aynı gezegende değildik.”

128


“İnsan özlemini çektiği sevinçlere ulaşamadığı zaman sıkılır”.

138


“-Şunu kafana sok, kardeşin senin asla erişemeyeceğin bir üstünlüğe sahip.
-Neymiş o ?
-O, eski bir direnişçinin kardeşi; sen ise alt tarafı eski bir kaçakçının ağabeyisin”

152